KALICI ESERLER VE MEDENİYETİMİZ

Tarih boyunca medeniyetimiz, eserler inşa ederek, kültür, sosyal gelişim ve

ilerlemenin sembolü haline gelen güçlü yapıları, bu topraklara kattılar.

Medeniyetimiz, geçmişinden gelen güçlü altyapısı ve dini bağlarıyla, İslâm’ın suyunda

yoğurulan bakış açısıyla, insanı yaşatmanın sadece bedenen olmadığını, bilâkis bunun

yanında da ruh ve kalbin de doyması gerektiğini biliyorlardı.

Kalıcı eserler inşâ ettiler.

Bu eserleri toplumun her kesiminin faydasına sundular ve bu eserler aracılığıyla hem

toplumsal hem de bireysel gelişmeyi hedef edindiler.

Medreseler inşâ ettiler.

Bu medreseler de sadece dini eğitim değil aklî ve fennî eğitimleri de gerçekleştirip,

tarihin altın sayfalarında iz bırakacak ilim adamlarını da yetiştirdiler.

Bir medeniyet, iyiliğin ve ilmin kalıcı olabilmesi için bu çeşit eserleri bırakır ki gelecek

kuşaklar hem bedenen hem de ruhen bir doyuma ulaşabilsinler.

Öte yandan bilge medeniyetimiz Camii’ler inşa ettiler. Bu camiiler ile hem İslâm’ın

temellerini güçlendirdiler hem de eğitim ve öğretim faaliyetlerini geliştirdiler.

İşte buradan hareketle kalıcı eserler kültürümüzün bize bıraktığı bir miras olarak,

toplumların ilmen ve fikren ayağa kaldırılmasında hayatî bir rol oynuyor.

Günümüzde sömürülmüş, kaynakları ve özgüvenleri ellerinden alınmış olan Afrika ve

Asya’nın birçok noktasında yalnızca bedenî doyum değil ruhî doyumun da eksik

olduğu kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.

İşte bu gerçeği görmek ve değerlendirmek gerektiğinden, o coğrafyalarda aynı

medeniyetimizin bu topraklar ve dünyanın dört bir yanında uyguladığı gibi kalıcı

eserler yani medreseler, camiiler, okullar inşâ edilmesi önemli bir konudur.

Çünkü, ilim ile meşgul olanın hem uhrevî hem de dünyevî olarak gelişmesi gayet

makul ve olması gerekendir. Yüce dinimiz İslâm da bunu bu şekilde ifade etmektedir.

Dolayısıyla kalıcı eserler inşâ etmek kalıcı ve sürdürülebilir iyilik demektir.